Selam arkadaşlar 3 yıl önce böyle bir yazı yazmışım. Nasıl belirsizlik üzerine bir dünya kurmuşum ki yazının sonunda asla kesinliğe ulaşılamayacağını söylemişim. Zaten yazının sonunda kendime diss atmışım. Fakat Spinoza’yı anladıktan sonra ve Burçları Tanrı’nın Sonsuz Sıfatları olarak kavradıktan sonra gerçekten bir kesinlik olduğunu gördüm. Şimdi okuduğumda bana çok ilginç geldi paylaşmak istedim. Sevgiler
İrade; TDK sözlükte istenç, arzu olarak geçmektedir. Bence irade, bir eyleme geçmek, o eylemi sürdürmek ve nihayetinde sonlandırma becerisidir, melekesidir. Buradan yola çıkarsak, irade eylemliliği işaret eder. Peki bu eylem ve onu idare eden irade nereden gelir? Açıkça anlaşılacağı gibi eylemin var oluş sebebi, onu idare eden iradeden kaynaklanmaktadır. İradenin kaynağını belirlemek için de ikili varoluşun doğasına bakalım.
Varoluşun neresine bakarsanız bakın çelişkilerin hakim olduğunu görürsünüz. İkili varoluş kaçınılmazdır, çünkü her olgu veya varlık ancak zıttı ile tanımlanabilir veya ölçülebilir. Norm belirlemek her zaman bir referans noktası gerektirir. İkili varoluşun her bir tarafı için referans, karşıtı olan tarafıdır. Örneğin soğuk-sıcak birbirleri için referanstır ve ayrıştırılamazlar. Aynı şekilde gerçek-yalan veya başka bir değişle hak-batıl da ancak birbirleri üzerinden tanımlanabilir.
Buradan yola çıktığımızda, irade; eylemi ve belirliliği simgeliyorsa, bunun zıttı olan şeyse eylemsizlik ve kaostur. Yani kaos, iradenin oluşması için mutlak gereklidir ve aynı şekilde iradenin varlığı da direkt olarak kaosu kaçınılmaz olarak yaratır veya tanımlar.
İkili var oluşun doğası gereği, bir taraf ne kadar çok ise diğer taraf o kadar azdır. Fakat ne kadar az olursa olsun bir taraf asla sıfırlanamaz. Çünkü misal, kaos ne kadar büyük olursa iradeyi oluşturan istenç de o kadar büyük olacaktır. Tersini düşünürsek, irade ne kadar güçlü olursa onu kırmak isteyen kaos da o kadar güçlü bir şekilde kendini göstermek isteyecektir. İkili varoluş sürekli olarak iki uç arasında değişen bir grafik gösterir. Büyük olan, yani kendini gösteren tarafa kinetik ve küçük olan tarafa da potansiyel dersek; kaosun çokluğu onun kinetik olarak büyümesini gösterirken, iradenin de potansiyelinin artmasına sebep olur. An gelir irade kendini ortaya koyar ve kinetik olarak görünür olur. Bu sırada kaos da azalır ve aynı zamanda ileride ortaya çıkmak üzere potansiyelinin arttığını görebiliriz.
İrade üzerine yazdıklarımdan sonra artık bunun nasıl özgür olacağını irdeleyebiliriz. Tanımından yani varoluşun ikili doğasından kaynaklanan Kaos, iradenin özgürlüğüne yani bağımsızlığına gölge düşürmektedir. Yani ortamda kaos varsa irade kaçınılmaz olarak bir düzen inşa eder. Aksi durumda, düzen bir mükemmellik içerisinde ise bu sefer irade, düzenin bozulması için gereken istisnaları ortaya koymaktan kaçamaz veya buna engel olamaz.
Temelde iradenin özgür olmadığını gösterdikten sonra özelde incelersek eğer, insanın bir irade ile bir şey yaptığını düşünelim. İnsanın bu iradeyi ortaya koymasındaki sebeplere bakmak gerekir. Sebepler genellikle arzulardan kaynaklanır ve “ARZU” kavramı da evrendeki asla sonu ve hududu olmayan açgözlülük ile genişleyen bir şeydir. Yani arzular ne kadar karşılanır ise, o konuda daha fazla açlık duyulur. Buda ikili var oluşun bir tarafını reddedip, diğer tarafını yüceltme çabasıdır. Bu çaba ne kadar çok olursa, reddettiğimiz tarafın potansiyeli eninde sonunda bizim arzularımız ile oluşturduğumuz gerçekliği yalanlayacaktır.
İradenin özgür olabilmesi için arzuların zıttında konumlanması gerekir. Yani arzulananın zıttını yapmak ancak gerçek bir irade ortaya koyacaktır. Başka bir deyişle, hakim olan gücün veya bilginin karşısında yapılacak eylem ancak gerçek bir irade veya özgür irade olacaktır. Arzuların esiri olan eylem vazgeçilmezdir ve mutlak gibi gözükür. Bunun aksi kabul edilmez hatta varlığı bile reddedilir. Sahip olunanın yüceltilmesi yani mutlak olarak kabul edilmesi için zıttı olan yok sayılır. Bu yüzden antik zamanlardan beri dinsel yönelimler arzular ve onların sınırlanmasına odaklanmıştır.
Gelelim günlük hayattaki irademize. Bu da bizim seçimlerimizden ileri gelen bir şey değildir. Bize öğretilen, yapmak zorunda kaldığımız; mesela reklamlarda görüp aldıklarımız ve içerisinde olduğumuz tüm girişimler bize sunulandan ibarettir. Bize sunulan şeyleri almamız için ortada olan irade, bize onları sunan yani güç arzulayan ve güce bağımlı olan fikirlerin veya insanların iradesidir. Bizler ise bunu kendi irademiz sanırız fakat bu irade aç gözlü kodamanların yani kapitalizmin zevk düşkünlüğünün iradesidir Ve bize özgür irade olarak sunulur. Peki bize bu zevkleri sunan veya güdüleyen irade, özgür irade midir? İfade ettiğim gibi güç bağımlılığı veya güç arzusu veya güç istenci zaten iradenin olmadığını gösterir. Eğer bu arzuya karşı bir çaba ve eylem olursa, o zaman özgür irade olur. Toplum için çabalayanlar kendi arzularını bir kenara bıraktıkları için, kısmen özgür iradeye sahiplerdir ve nihayetinde iç huzuru bakımından daha üstündürler. Kısmen diyorum çünkü toplumsal mücadele de mücadeleyi yapan bilinç tarafından idrak edilmediği takdirde, başka birilerinin yani yönetenlerin, yön verenlerin iradesi olacaktır ve tabi ki bu da birey için kölelik demektir.
Görülüyor ki kısmen özgür iradeye sahip olmak bile insanlar için gerçekleştirilmesi çok zor bir durumdur. Kaldı ki bunu kazansak bile değişen yeni şartlar için yeniden sorgulama ve yön değişimi kaçınılmazdır. Sonsuza giden ve sürekli yön değiştiren bir yoldur bu. Ancak birey öldüğünde sonlanır.
Yazıyı bitirirken bile yukarı çıkıp baştan okuduğumda çelişkiler görüyorum. Hatta en az bu yazı kadar uzun bir anti-tez bile yazılabilir veya tekrar tekrar düzenlemek gerekir. Bu düzenlemenin ve düzeltmenin sonu yoktur. Birinin bıraktığı yerden bir başkası alır, ondan başkası ve nihayetinde mutlak olana erişmek imkansızdır. Ne zaman bir şeyin mutlak (doğru veya gerçek) olduğuna dair elimizde yadsınamaz kanıtlar olduğuna kanaat getirsek, işte o zaman gerçek; içerisine düştüğümüz YANILGI olacaktır.
Diyalektikte olduğu gibi önce bir tez ortaya konur. Sonra onun anti-tezi ortaya çıkmak zorunda kalır ve nihayetinde bir sentez oluşur. Sentez de bir tez olarak ortadadır artık ve onun da anti tezi gelmek zorundadır.
Özgür irade, varoluşu yani evrenin yasalarını anlayan birey için o yasaların tatbik edilmesidir. Arzular veya baskın güç ne taraftaysa, varoluşun yasası bizi onun karşısında konumlanmaya zorlar.